Heybeliada’da
rastgele dolaşırken bulmuştuk Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın
evini. Büyük pembe köşk biraz bakımsız durumdaydı hatta
balkonun filan biraz aşağı doğru eğilmeye başladığını
hatırlıyorum.
İçeride
bizi karşılayan evin bekçisi bakımsızlığın sadece evle
sınırlı olmadığından bahsetmişti. Selefi bakmış ev kimsenin
umrunda değil, ne gelen var ne giden, başlamış evdeki eşyaları
teker teker satmaya. Hüseyin Rahmi'nin, piyanosu, bisikleti, kemanı,
mandolini, kristal takımları şimdi kim bilir nerede. Ama
yetkililer olaya bir yerden sonra uyanmış olacak ki adama kapıyı
göstermişler.
Ev
hakkında bilgi edinmeye çalışırken yeni birşey daha fark ettim;
farklı gastelerde farklı zamanlarda ve farklı yazarlar tarafından
bu ev hakkında yazılmış makaleler var. İşin tuhaf tarafı
aslında hepsi aynı yazı. Türkiye'deki gazetecilik seviyesi
gözlerimi yaşartıyor.
Konumuza
dönersek; Hüseyin Rahmi Gürpınar 3 yaşındayken annesi vefat
eder. 3 yıl sonra babası tekrar evlenmeye karar verdiğinde oğlunu
anneannesinin yanına yollar. Bu andan sonra çocukluğu hep kadınlar
arasında geçmiş. Kadın karakterleri bu kadar iyi yazabilmesini
buna bağlıyorlar.
İlk
romanı ''Şık'' ile büyük bir başarı yakalayınca dönemin
padişahı 2. Abdülhamid kendisine bir beraat yollamış. Bugün bu
yolladığı beraat hala daha köşkün duvarına asılı.
''Şıpsevdi''
romanından kazandığı parayla da bu köşkü yaptırmış. Evin
rehberi köşkün planını bizzat Hüseyin Rahmi'nin çizdiğini
söyledi ama bana burada birilerine haksızlık ediliyor gibi
geliyor. Yani Hüseyin rahmi Gürpınarı 1/20 ahşap cephe sistem
detayı çizerken düşünebiliyor musunuz? Muhteşem fabrikalar
belgeselinde vardı; Ahmet Zorlu nasıl tüm fabrikanın planını
kendisinin çizdiğinden bahsediyordu. A4 bile olmayan bir kağıda
'burası tv üretim kısmı, burası buzdolabı üretim kısmı' diye
çizmiş olmuş!
Heybeliada'da
manzaraya hakim bir şekilde tepeye kurulmuş olan köşk yolun
sonundaki son ev gibi. Hüseyin Rahmi bey bir münzevi hayatını
tercih etmiş diyebiliriz. Adalılar alışıktır yokuş çıkmaya.
Yaşlı adalılar hep dinç kalır evlerinin yokuşunu inip
çıkmaktan. İstanbul'dan gelenler telef olurlar o yokuşlarda.
Hüseyin Rahmi beye misafirliğe gelen Şükufe Nihal hanım da '' Bu
eve gelmek için tayyare lazım'' diye sitem edince de Hüseyin Rahmi
bey pek takmamıştır mesela.
Eğimli
bir araziye oturan ev, manzaradan en iyi şekilde yararlanabilmek
için üst kota göre yerleşmiştir. Yani Şükufe hanımın çıktığı
o yokuşun üstüne bir de bahçenin merdivenlerini tırmanması
gerekiyordu.
Hüseyin
Rahmi bey aslında tam adalı değildi. İstanbul'da doğdu, 3
yaşındayken annesi ölünce babasının yanına Girit'e gönderidi
ama babasının tekrar evlenmesi üzerine 6 yaşında anneannesinin
yanına Üsküdar'a geldi. Kendi evini inşaa etmeden önce
Heybeliadada 10 yıl kadar kiracı olarak yaşadı.
Türk
evinde haremlik selamlık kültürü vardır. Kafesler, cumbalar,
sokak kotuna pencere açmamalar vs. Ama adalara geldiğinizde bu
formül işlemez. Aman sokağa arkamızı dönelim, iç avulumuza
bakalım, kapımıza kim gelmiş diye cumbalardan yan yan bakarızlar
filan olmuyor. Adalarda hakim rüzgar yönü belli, koskoca İstanbul
manzarası dururken arka bahçedeki tek bir ağaca bakacak da değiliz
hani. Bu yüzden ada mimarisi günümüze daha yakın şekilde balkon
sahibidir. Hüseyin Rahmi beyin evinde de 1. katta ön cepheyi saran
uzun bir balkon var ama çekingen balkon çok da geniş değil. Her
sabah kahvaltımızı balkonda yaparız diyemezsin.
Evde
Hüseyin Rahmi Gürpınar ile beraber yengesi Aliye hanım ve
yengesinin kızı Safiye hanım, bir adet hizmetçileri ve arkadaşı
öhüöhü (yapmacık öksürük) Miralar Hulusi bey de yaşamaktaydı.
Evin
bekçiliğini ve rehberliğini üstlenen kız Hüseyin Rahmi Bey'in
çok usta bir aşçı olduğundan, pazar alışverişini Miralay bey
yaparken yemekleri Hüseyin Rahmi beyin yaptığından, hatta adada
Hüseyin beyin reçellerinin meşhur olduğundan bahsederken ben '
yenge napıyor, Safiye nerede, bu hizmetçiye niye para ödüyorlar'
diye düşünüyordum.
24
kişilik yemek masası ev sahiplerinin misafir ağırlamayı
sevdiğine işaret ediyor. Yemek odası batı tarzında iken Abanoz
çalışma masası ve kütüphanesi ile çalışma masası doğu
tarzında. Her odada 19 yy'dan kalma el dokuması halılar ve evin
her tarafını saran Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın bizzat ördüğü
danteller evi tam bir anneanne evine çeviriyor bence.
3
tarafı denize bakan evde ışık konusunda sıkıntı çekilmiyor.
Evin
en kıymetli odası olan çatı katı ise Miralay Hulusi beye
ayrılmış.
Miralay
Hulusi beyin ölümünden sonra Hüseyin Rahmi bey bir süreliğine
Mısır'a gitmiş. Bu süre haricinde hayatının son 31 senesini bu
evde geçirmişti. Ölümünden sonra Heybeliada Abbas Paşa
mezarlığına Miralay Hulusi beyin yanına gömüldü.
Kaynak:
Wikipedia
http://vatankitap.gazetevatan.com/haber/yazarlarin_evleri_ziyaretcilerini_bekliyor_/1/20959
Muhtelif Gazeteler (!)