Viyana'da yolu Karntner caddesine düşenleri bir süpriz bekler; American Bar. Aslında tabelasında iki isim yazar, altta cam mozaikten amerikan bayrağı üzerine Karntner Bar (Avusturya'da mekanları bulundukları sokağın adıyla anmak adettendir) , üstte ise American Bar.
Dört Skiros mermerinden sütun arasına üç cam vitrin ( orjinalde ortadaki vitrin kapı olarak kullanılırken sonradan giriş sol vitrine alınmış) ile sizi karşılayan bu mekan Viyana'da pek rastlayamayacağınız sade bir güzelliğe sahip.İçeriye girdiğinizde küçük bir barla ( ve o barı tıka basa dolduran müşterilerle) karşılaşıyorsunuz. 4,40m x 6,00m'lik mekanı 4,10'luk tavan yüksekliği bile kurtarmıyor.
Ama yine de barın karşısındaki duvarı boylu boyunca kaplayan ayna bir optik yanılsamayla içimizi ferahlatıyor. Loş mekanda bir ahşap-mermer kompozisyonu hakim. Tavan kaplaması ise bana eski avrupa kiliselerini anımsattı. Yine de bu güzel mekana ve lezzetli kokteyllerine rağmen bu kadar insanın yavaş servise ve fahiş fiyatlara rağmen burayı tıka basa doldurmasını görmek sizi şaşırtabilir. Düşünsenize mekanda sadece üç adet masa ve beş adet bar taburesi var, ayakta durmak neredeyse mümkün değil, peki ama bu izdiham neden?
Sorunun cevabı barın bugünkü adında gizli; Loos Bar.
Peki ama bir Avusturyalı neden doğduğu topraklara Amerikalı bir bar tasarlar. Aslında zamanın ruhunu tanımak lazım.
1900'lerde Amerika bir ülkeden çok bir fikirdi. Okyanusun öteki tarafına geçmeleri bir hayal olan pek çok sanatçı ve düşünür Amerika hakkında yazılar yazıyor, methiyeler düzüyordu.
Franz Kafka'nın aksine Adolf Loos rüyalar ülkesine gitme fırsatı bulmuştu. Hem de 1893'de gittiği Amerika'da tam üç yıl da kalacaktı.
Philadelphia' da Dünya fuarını gezme şansı bulan Adolf Loos yeni dünyadan o kadar etkilenmişti ki Avusturya'ya döndüğünde Avusturya'nın estetik anlayışını eleştiren Das Andere'yi yayımladı.
Adolf Loos Yarının Dünyası Sanayileşme de geçmişten kalan süslemeciliğin yeri olmadığını farkediyordu. Başka bir tür estetik anlayışı doğmalıydı artık.
Viyana'da kurulu düzene isyan eden sadece Loos değildi. Loos kısa zamanda kendi gibi öfkeli bir grup adamın arasına katıldı. Kimler yoktu ki tayfada ; Ludwig Wittgenstein, Arnold Schönberg, Peter Altenberg, Karl Kraus.
Karl Kraus bir yazar olarak nasıl Alman basınını yerden yere vuruyorsa Adolf Loos'da Viyana Atölyesinin ( Wiener Werkstatte) can düşmanı olmuştu. Özellikle Josef Hoffmann'ın ve daha daha beter şekilde Henry van de Velde'nin kabusuna dönüştü.
Adolf Loos bir mahkumun hücresine konacak herhangi bir Henry van de Velde eserinin yeterli bir ceza olacağını yazıyordu makalelerinde.
38 yaşına geldiğinde bir mimar için genç sayılacak bir yaşta hayatının felsefesini tam olarak ortaya koydu. Hem de hem yazıyla hem de eserle. Ornament und Verbrechen'i (Süs ve Suç; Çoğunlukla anıldığı üzere ''Süs Suçtur'' değil ) okuduğunuzda Tyler Durden karşınızda manifestosunu okuyor gibi hissedersiniz. Evlerin müze olmadığını, sanat eserleriyle ve süslemelerle doldurulmamaları gerektiğini haykırır durur. Evlerimize doldurduğumuz süslerden hayalgücümüze yer kalmadığından veryansın eder.
Ama American Bar'a baktığınızda son derece zarif bir mekan bulursunuz karşınızda. Hiç de öyle bankaları bombalayacak bir adamın elinden çıkmış gibi değildir. Bunun sebebi Adolf Loos'un yanlış anlaşılmaya çok meyilli olması. Adolf, kankası Ludwig'in tersine bir münzevi hayatını desteklemiyordu. Onun savunduğu mimari ile sanatın birbirinden ayrılması gerektiğiydi sadece.
1903 yılında Skiros adasına mermer almaya gittiğinde (American Bar'ın kapısındaki mermerleri hatırlıyor musunuz?) Helen mimarisiyle tanışmıştı. Kendi felsefesini oluşturmasında Louis Kahn'a yardım eden Helen mimarisi Adolf Loos'a da elini uzatmıştı. Üzerine bir çiçek motifi işlenmeden de bir mermer bloğun ne kadar zarif olabileceği, eğik çizgilerin değil sade ve düz olanın estetiğini tanıdı orada mimar.
Makalesinde , süsleme için zamanınızı ve paranızı boşa harcıyorsunuz diyerek işaret ettiği malzemelerin kendi başlarına da güzel olduklarıydı. American Bar'ın mermer sütunlu girişiyle, sade tabureleri ve göz alıcı tavanıyla bangır bangır bağırdığı güzellikti.
Adolf Loos'un çığlıklarını bir tek modernistler duydu ve onlar da anlış anladılar ne yazık ki. Viyana ahalisi Art Nouveau'ya sahip çıkmaya devam ederken devrimci mimarlarını görmezden gelmeye devam etti. Le Corbusier, Adolf Loos'un yazısını yayımlıyor, sözlerinden alıntılar yapıyordu ama ileride Bauhaus kurulduğunda onlar da Dövüş Kulübünün mimarından paylarına düşeni alacaklardı.
Adolf Loos'a göre Bauhausçuların da Viyana Atölyesinden bir farkı yoktu. Estetiğe karşıyız diyen bu ikiyüzlü adamların düz çatılarının, bol bol kulandıkları camın ve beyaz boyanın işlevsizliği de gereksiz birer süslemeydi.
Sonuç olarak Adolf Loos, Viyana'nın estetik anlayışını da değiştiremedi, bir Bauhausçu da olamadı. Zamanının mimarları Le Corbusier, Walter Gropius, Mies van der Rohe yıldızlaşırken onun felsefesinin değeri ölümünden çok sonra anlaşılacaktı.
''Every room was a complete individual symphony of coloour.Walls, furniture and fabrics were all composed sophisticatedly into perfect harmony wich each other. Each appliance had its proper place, and was connected to others into the most wonderful combinations.
The architect had forgotten nothing, ...
The happy man felt suddenly deeply, deeply unhappy and he saw his furniture life...
Nothing would be created for him again, none of his loved ones would be allowed to give him a painting. For him there could be no more painters, no artist, no craftsmen again. He was shut out of future life and its strivings, its developments and his desires. He felt: Now is the time to learn to walk abaout with one's own corpse. Indeed! He is finished! He is complete!''
The poor Little Rich Man Adolf Loos
''The things you own end up owning you''
Fight Club Tyler Durden
Kaynak:
Adolf Loos,1870-1933 August Sarnitz
The poor Little Rich Man (Zavallı Küçük Zengin Adam) Adolf Loos
Ornament und Verbrechen (Süs ve Suç) Adolf Loos
www.vitruvio.ch
Wikipedia