29 Aralık 2013 Pazar

Güell Sarayı

Yıkmak insanlara yapmak gibi kıymet mi verir?
Emin ol onu en çolpa herifler de becerir.
Sade sen gösteriver ''işte budur kubbe'' diye,
İki ırgatla iner şimdi Süleymaniye
Ama gel kaldıralım dendi mi, heyhat o zaman.
Bir Süleyman daha lazım yeniden bir de Sinan.


Mehmet Akif Ersoy

İnşaa edilmeyen proje anca resimdir, duvarınıza asarsınız demişti bir hocamız. Başarılı bir mimar olmanız yetmez, insanları başarılı bir mimar olduğunuza inandırmanız da gerekir. Şey, tabi bazen bu kandırmaca mutlu sonla bitmez. Philip Johnson , başyapıtı Cam Ev yüzünden müşterisiyle davalık olmuştu. Yine Le Corbusier Villa Savoye yüzünden müşterisiyle kanlı bıçaklı olmuştu.
Mimarı bir başyapıt için bir Süleyman lazım, bir de Sinan.

Barselona'ya imzasını atmış Antoni Gaudi'nin Süleymanı ise Eusebi Güell'di.
 Casa Batllo, Casa Mila, Park Güell ve elbette Sagra da Familia'dan önce, Gaudi'nin henüz adı sanı duyulmamışken Eusebi Güell ,Antoni Gaudi'ye inandı.

Aslında inanması için elle tutulur bir sebebi de yoktu. Gaudi'nin tamamlanmış herhangi bir eseri yoktu. Casa Vicens henüz proje halindeydi, El Capricho'nun şantiyesi ise devam ediyordu. Güell, Gaudi'nin adını Paris Dünya Fuarında sergilenen çalışmalarından biliyordu.

İki adam hemen kaynaşmış olmalı. İkisi de katalan milliyetçisi ve koyu birer katolikti. Din ve politika, zaten erkekler için önemli olan başka ne var ki?Tuttukları takım konusuna hiç girmiyorum, ikisi de katalandı demiştim.

 Eusebi Güell (1915)
Antoni Gaudi (1878)

Güell'in babası Küba'da hatrı sayılır bir servete kavuşmuş bir girişimciydi. Annesi ise Cenova'dan Katalanya'ya göçmüş köklü bir tüccar ailenin kızıydı. Güell ailesi, burjuvazinin doğduğu dönemde burjuvaydılar.
Aristokrasinin düşüşü ile birlikte Burjuva onun yerini aldı. Sanatçıları artık lordlar ve krallar değil, sanayiciler ve tüccarlar destekliyordu.
Alemin yeni krallarından , taze zengin Eusebi Güell, kendine bir saray istiyordu. Bunun için de seçtiği mimar Gaudi'ydi.

O zaman için Barselona'nın varoş bir bölgesinde bir saray inşaa etmek için oldukça küçük bir arsa almıştı, 22mx18m. Ama Palau Güell hakkında okuduğum her yazıda söylenen, Gaudi'nin bu proje için bütçesinin sınırsız olduğuydu.
Daha mesleğinin başında, 34 yaşında, kendini ispatlamamış bir mimar için büyük bir proje bana sorarsanız.

Arsa varoş bir semtte olduğundan önünde büyük bir cadde değil, dar bir sokak vardı. Bugün bile Gaudi'nin giriş cephesinin şöyle karşıdan düzgün bir resmini çekmek mümkün değil.
Giriş cephesinde iki adet kemer vardır. Ne Gotik ne de Endülüs mimarisine ait olan bu yarım elipslerle Gaudi kendine ait bir yol çiziyordu. Aristokrasiden Burjuvaya geçiş gibi, Gaudi de Gotikten bir başka mimariye geçiyordu.
Gaudi'nin giriş yaptığı bu yeni tarzı Art Nouveau olarak kabul edenler var ama bence Avrupanın Art Nouveau mimarları kendilerinden utanır. ''Bu art nouveau ise biz neyiz'' diye. İspanyol/Katalan Art Nouveau'su diyenleri de duydum da...Yok Dudullu Art Nouveau'su demek istiyorum!
Gaudi yeni bir yol arayışındaydı. Bunun için Katalan kültüründen,Gotik mimariden ve çağın tüm nimetlerinden (betonarme) faydalanmakta kararlıydı.

Giriş cephesindeki katalan arması Güell'e ortak yanları olan milliyetçiliklerine göndermeydi. Ön cephenin İtalyan Rönesans Dönemi Saraylarını anımsatması ise Eusebi Güell'in annesinin İtalyan kökenli olmasındandı.
Giriş cephesindeki abartılı demir işçiliği Gaudi'nin daha sonraki tüm eserlerinde de kendini gösteriyor. Gaudi, nesillerdir bu işi yapan ustalarla çalışmayı tercih ediyordu. Bizim ofisin ustalarına ''Kapının üzerine demir bir akbaba istiyorum. Bu parmaklıklarda dönüp dolaşup yılan şeklini alacak. Bacanın tepesine de bir yarasa'' istiyorum desem muhtemelen suratıma boş boş bakarlar.

Yapı mimari olarak 3 kat yüksekliğinde bir orta avlu ve ona açılan odalar şeklindeydi. Gaudi, misafirleri geniş bir salonla karşılayamıyorsa bile en azından yüksek bir tavanla etkilemeye karar vermişti. Ayrıca Gotik kiliseleri andıran da bir ambiansı olduğunu kabul etmek gerek. Hoop geldik mi Gaudi'nin koyu katolikliğine! Hatta Eusebi piyano çaldığı için ona bu iç atriuma bakan dev bir kilise orgu da tasarlamış.

Büyük salonun tavanının ahşap kaplamasının ne kadar etkileyici olduğunu düşünsem de sarayın içinin genel olarak pek gaudivari olduğu söylenemez. Ama şunu aklımdan çıkarmamalıyım sanırım; Güell Sarayı, Casa Mila'dan Casa Batllo'dan önceydi. Gaudi belki de daha en başından böylesine farklı yapılarla Eusebi'yi korkutmak istememişti, ya da kendi de henüz o noktada değildi.
Gaudi'nin gelecekte varacağı noktaya dair en belirgin ipuçları Güell Sarayının çatısındadır. Bacalar, Gaudi'nin heykelimsi bacaları. Bu bacalar zamanla Sagra da Familia'nın kulelerine dönüştü diyebiliriz sanırım.

Eusebi Güell, ortaya çıkan sonuçtan çok memnun kalmış olmalıydı ki, daha sonrasında Antoni Gaudi'nin hamisi ve en yakın arkadaşı haline geldi. Ama yaşarken hak ettiği popüleriteye ulaşamadı. Öyle ki Gaudi, bir seferinde Güell'e ''Bazen bu tip mimariden hoşlananın yalnızca ikimiz olduğunu düşünüyorum'' dedi acıklı acıklı. Eusebi Güell ise '' Senin mimarinden hoşlanmıyorum, ona saygı duyuyorum!'' demiş.
Ama Antoni Gaudi'nin bu kadar az iş yapmasının ve zor müşteri bulmasının sebebi belki de müşterilerinin önüne koyduğu maliyet tablosuydu. Yani Güell Sarayı için sınırsız bir bütçesi olduğunu biliyoruz. Hatta Eusebi Güell'in bir çalışanının ''Ben patronun cüzdanını dolduruyorum, Gaudi de boşaltıyor'' demişliği bile var.
Ondan sonra vay efendim benim mimarimi beğenmiyorlar. Arkadaş, kapı kollarını bile özel tasarlamışsın!

Binanın tarihine dönecek olursak, Eusebi Güell burada 20 yıl kadar kalmış ama daha sonra Park Güell'e taşınmışlar. İspanya iç savaşı sırasında bina, karakol olarak kullanılmış. Düşünsenize, kapısında demirden bir akbaba olan bir karakol !!! Artık elbette bir müze. Nisan-Eylül arasında pazartesi hariç her gün 10:00-20:00 saatleri arasında, Ekim- Mart arasında ise pazartesi hariç her gün 10:00-17:30 saatleri arasında ziyarete açık. Gaudi'nin diğer eserleri kadar popüler olmadığından kapıda çok büyük bir kalabalıkla karşılaşmazsınız diye tahmin ediyorum.














Kaynak: 
http://www.gaudiclub.com/ingles/i_links/i_beat10.asp
http://architecture.about.com/od/greatbuildings/ig/Antoni-Gaud-/Guell-Palace.htm
http://www.barcelonayellow.com/bcn/sights/gaudi-buildings/palau-guell
http://nagihanguneser.com/2011/10/antoni-gaudi/
http://vimeo.com/32463808
http://www.guell.co.jp/
http://www.havetravelfun.com
Wikipedia
TASCHEN- ANTONİ GAUDİ- Rainer Zerbst

26 Kasım 2013 Salı

20 Kasım 2013 Çarşamba

Alhambra

Büyük Göç. Asyadan batıya doğru göçen kavimler dağdan gelen bağdakini kovar misali Avrupayı istila eder. Lisedeki tarih derslerinden geriye bende pek birşey kalmadığından, kavimlerin neyden ya da kimden kaçtıklarını hatırlamıyorum. uzaylıların istilasıyla ilgili birşey olabilir. (Bu aralar kendimi History Chanell'a fena kaptırdım) Bu görgüden yoksun barbar kavimlerden biri olan Gothlar, Trakya üzerinden Avrupaya giriş yaparken, Roma imparatorluğunun bu yeni komşularını pek hoş karşıladığını sanmıyorum. Ama anasının gözü Romalıların eski bir deyişi vardır; İşi bilicen işe gitmiycen ya da İti ite kırdıracaksın. Dolayısıyla Romalılar hemen Gothlarla bir anlaşmaya varır ve peşlerinden gelen kavimlerin yolunu kesmek için Gotları, Romanın Batı sınırını korumakla görevlendirir. Belki de Avrupa'da kazıklanan ilk turistler olan Gothların , Romalıların verdikleri sözü tutmayacaklarını anlaması biraz zaman alır. Gothlar uğradıkların ihanetin bedeli olarak Roma şehirlerini yağmalar ama ardından barış sağlanır. Daha sonraki süreçte Gotlar ile Romalılar arasındaki ilişki bir küs bir barışık devam eder, hatta arada Gothların bir kolu olan Vizigothların Romayı üç gün boyunca yağmalamışlığı bile var.

Aralarının barışık olduğu bir dönemde Romalılar,Vizigothları Güney Batıdaki kabileleri süpürüp, bu toprakları İmparatorluğa bağlamakla görevlendirir. Ve böylece ispanya'nın temelleri atılmış olur. 300 yıllık hakimiyetleri süresince Frank kavimlerinin saldırıları ve Hristiyan isyanlarıyla boğuşan Vizigothlar bir gün yüzü görmezler. Bir gözü toprağa bakan Vizigoth hakimiyetini yıkmak için gelen emeviler'in keşif kolu meydanı öylesine boş bulur ki şöyle bir bakayım derken Fransa topraklarına kadar yürür, Halife Velid adamlarını geri çağırır da ondan geri dönerler. Ve 735 sene sürecek Emevi hükümdarlığı başlar İspanya'da. Aragon Kralı Ferdinand ile Kastilya Kraliçesi 1.İsabel güçlerini birleştirerek (VOLTRAN VOLTRAN VOLTRAN) bu devri kapatmış ve İspanya sonunda hristiyan hakimiyetine geçer, ardından Kilisenin yükselişi ve İspanyol engizisyonu gibi birbirinden renkli dönemleri var ama şimdilik bizi ilgilendiren kısım Emevilerin çöküşüne kadar olan dönem.

Alcazaba
Granada emevilerin eline geçtiğinde şehre hakim tepede sadece Alcazaba vardı.Romalılardan kaldığı tahmin edilen Alcazaba bir saray değil bir kaledir. İlk Granada Sultanı 1. Muhammed, Alcazaba kalesini onarıp buraya yerleştiyse de bir Sultana bir saray gerekir. Hareminle beraber jakuzi keyfi yapamayacaksan bir harem sahibi olmanın ne manası vardır ki? 1. İsmail'de benimle aynı fikirde (tiynette) olacak ki Alcazabayı terk edip kendine bir saray inşaa ettirmeye karar verir. 1.İsmail'in Mexuar'ı inşaasıyla başlayan bu süreç, 1.Yusuf'un Comares'i ile devam eder ve 5.Muhammed'in Leones'i ile tamamlanır. Böylece 3 parçalı Emevi sarayı tamamlanmış olur. Alhambra'da Emevi sarayı haricinde Kızlar Kulesi (4. Muhammed), Partal Sarayı (1.Yusuf), 3. Yusuf Sarayı(Bugün artık sadece temelleri duruyor), 1 hamam ve sonradan kiliseye çevrilen bir camii de bulunmakta. Generalife'ye ayrıca değineceğim.
Alhambra'nın tasarımında mimarları yönlendiren çok ciddi etkenler vardı. Bunlardan ilki statik. Alhambra yapılış dönemi olarak Anadolu Selçuklu devletine denk gelir. Selçuklular diyince de aklıma gelen Divriği Ulu Camii. Mimar Sinan tek kubbeli yapı sistemini mükemmelleştirmeden çok önce inşaa edilmiş bu yapıların çok hantal olduğunu görürsünüz. Fil ayakları, duvarlarda yeteri kadar büyük pencereler açılamadığı için loş iç mekanlar. Dönemin Emevi mimarları da çağlarının çok ötesinde sayılmazlardı bu bakımdan. Bu durumda bir tercihte bulunmaları gerkiyordu ve onlar hantal ve görkemli binalar yapmaktansa daha mütevazı ve zarif bir yapıyı tercih ettiler.

Endülüslü yapı ustalarını sıkıştıran bir diğer unsur ise Güneşti. Ağustos ayında ortalama sıcaklığın 35 dereceye çıktığı Granada'da Güneş'i dikkate almak zorundasınız. Alhambranın ustaları taşıyıcı sorunları yüzünden büyük balo salonları tasarlayamıyordu ama iç mekanları daha serin ve havadar tutmak için yüksek tavanlı odalar yapabiliyorlardı. Alt pencerelerden aldıkları sıcak ve kuru havayı odalardaki havuzlar sayesinde soğutup nemlendiriyor, tekrar ısınan hava yukarıdaki pencereden dışarı çıkarak bir hava akımı sağlanıyordu. İç mekan ve avlularda suyu kullanarak yapılan bu iklimlendirme sistemi Selçuklular tarafından Anadoludaki kervansaray ve medreselerde de kullanılmıştı. Emeviler bu iklimlendirme konusunda o kadar başarılıydılar ki dışarısıyla binaların iç avluları arasında ciddi derece farklılığı yaratabiliyorlardı. Hala daha Mersin Avlusunda ( Endülüs sarayının Büyük Avlusu, Camores Bölümüne dahildir) serin havanın tadını çıkartan kuş sürüleri görebilirsiniz. Açıkcası bir iç avluda deli gibi dönen bir kuş sürüsü görmek beni büyülemişti.
Mersin Avlusu

Mardin'den bir İç Avlu

Alhambra'da A noktasından B noktasına giden yol hiç bir zaman düz bir çizgi değil. Muhakkak zikzag çiziyorsunuz. Bu sayede mümkün olduğunca çok gölge yaratıyorlar. Bugün Alhambra'nın bulunduğu tepeyi çevreleyen orman 5.Karl'ın Granada'yı fethinden sonra kurulmuştu. Yani işgal kuvvetleri Alhambra'nın surlarına dayanmışken Granada'nın güneşiyle kavrulurken Emeviler, surların içinde kendi yarattıkları vahada serin serin duvarlarını koruyorlardı.

Bana sorarsanız insan sanatta ustalaştıkça sadeleşiyor. Rembrandt fırçasıyla ışıklar gölgeler cebelleşirken Keith Haring tek çizgiyle derdini anlatabiliyordu. Yine Osmanlı dönemi camilerinde Camiler son derece sadedir, duvarlarındaki tekrarlayan figürleriyle iznik çinileri ve sütun başlarını çevreleyen stilize figürler yeterlidir. Selçuklu eserlerine bakarsak, sanat o dönemde çok daha gençti. ustalar sınırlarını keşfetmeye çalışıyordu. Divriği Ulu Cami'nin taç kapısı bu arayışın eseridir bana göre, bir gövde gösterisi.
 Divriği Ulu Camii Kapısı     
         Emevi Sarayı Comares Cephesi

Endülüs Emevilerinin de Selçuklulardan bir farkı yoktu. Kendi sınırlarını keşfetme arayışında olan ustalar Selçuklulardan farklı olarak Kapılarını değil, evlerinin içlerini süslediler. Alhambra'nın Selçuklu eserleriyle arasındaki en bariz fark Alhambra'nın dışarıdan bakıldığında dilsiz olması. Kapıdan girene kadar sizi neyin beklediğini bilemiyorsunuz. Alhambra'nın birbirini takip eden ya da iç içe geçen grafik figürleriyle seramik kaplamaları için Mutluluğu Mimarisi kitabında mükemmelin arayışı diye yazıyordu. Tüm Alhambra aslında bir felsefenin, bir inancın tasfiri. Zarafet, alçak gönüllülük, huzur, Emevi dönemi islam inancını tarif eden kelimeler.
Emevi Sultanları bu aleni mesajı yine de göremeyecek olanlar için altyazı geçmeye karar vermişler ve Alhambra'nın duvarları konuşmaya başlamış. Mexuar'ın adalet dağıtılan Konsey odasının kapısında ''İçeri gir ve sor. Adaleti aramaktan korkma, onu burada bulacaksın'' yazar. Yine Mexuar'ın içindeki mescidin kapısı da size ''İhmalkar olmayın, duaya gelin'' diye seslenir. ''Benim konumum Taç ve kapım yolların ayrılma noktası: Batı içimde Doğu olduğuna inanıyor. Al-Gani bi-llah (5. Muhammed) bana vadedilmiş zaferin kapısını açmam için güveniyor ve ben onun gelişini şafağın ufuktan doğmasını bekler gibi bekliyorum.'' Comares'in çift kapılı cephesindeki bu yazı bana kendini patronuna ve görevine adamış bir adamı anlatıyor. Bir yazı var ki, her yerde kendini tekrar ediyor. Emevilerin mottosu haline gelmiş. ''Tek fatih Allah'dır''.

Bu kadar görevine adanmışlık, sürekli sana akıl veren duvarlar bir yerden sonra yorucu olmaya başlar sanırım. Eğer Muhteşem Yüzyıl'ın bana öğrettikleri doğruysa (Doğru olmalı,çünkü televizyonda gördüm), bizim padişahlar haremde kadın dırdırından bıktıklarında işten arkadaşlarla halısaha maçına gider gibi av partisine gidiyorlardı. Emevi sarayının da inşaatını başlatan 1. İsmail, daha tahta oturmadan tahttan sıkılacağına karar vermiş olacak ki Granada Sultanlarının yazlığı Generalife'nin de inşaasına aynı anda başlamış.( La yemin ediyorum çalışmaya niyeti yok adamın)
Generalife, Alhambra'nın bulunduyu tepenin yukarısında bir yazlık saray. Emevi sarayının taş işçiliğinden yoksun olan Generalife'e, şöyle bir alıcı gözüyle baktığınızda bir saraydan öte zengin bir adamın villası gibi gözükmekte. Generalife'nin asıl etkileyici tarafı muhteşem bir bahçesi olması. Tüm Endülüs manzarası çorak sarı tepelerden, bodur çalılardan ve kavurucu güneşten oluşurken, burada Granada Sultanları organik domateslerini yeriştiriyorlardı resmen.



Alhambra'nın Emevi döneminde At Nalı kemerlerinde Gothları kültürünü, duvarlardaki ayetlerde İslam öğretilerini bulabilirsiniz, Aslanlı avluyu çevreleyen ince sütunlar Emevilerin memleketlerindeki vahaları , o vahalardaki palmiyeleri tasvir ederken mekanların tavanlarını süsleyen mukarnaslar Granada'nın yakınındaki Nerja mağrasında görebileceğiniz dikit ve sarkıtları andırır.
Endülüs Emevileri, Alhambra'yı yaratırken kendi geçmişlerini, dinlerini, Granada'nın geçmişi ile harmanladılar.
Adalet Kapısı 
Adalet Kapısı 

 Ama vadesi dolan emevi imparatorluğu çöktü ve tüm güney İspanya bir kez daha Hıristiyanların eline geçti. Katolik muhafazakar 2. Ferdinand'ın Endülüs tahtına otururken ''Kimsenin yaşam tarzına karışmayacağız'' şeklinde vaatlerine rağmen zamanla tüm endülüsteki müslümanlar ve yahudiler ya göçe zorlandı ya da öldürüldü. Endülüsten Osmanlı imparatorluğuna göç eden Yahudiler, bugünkü Türk-Yahudi cemaatinin ataları.

 2. Ferdinand'ın ülke üzerindeki etkileri Alhambrada da gözükmeye başladı. Hükümdarlığını ilan etmek için Emevi sarayındaki duvar çinilerinden kendinden önceki iktidarın sembollerini çıkartıp yerine kendi sembolü olan çift başlı kartal simgesini işletti.Endülüsün her yerinden Çılgın projelerin ortaya atıldığı bir dönem yaşandı. Kurtuba Camii'nin içine katedral yaptıranı mı dersiniz, Sevilyadaki muhteşen camiiyi yıkıp Avrupanın en büyük katedralini yapmaya kalkanını mı!

Aragon Kralı 2.Ferdinand& Kastilya Kraliçesi 1.İsabel
Tabi ki Granada da bu çılgın projelerden nasibini alacaktı. Yedikleri haltı çok iyi bildiklerinden mi nedir müze mağzasında satılan turist kitapçığında bile 5. Karl Sarayından bahsederken ''Dünyanın en yanlış anlaşılmış eseri'' olarak başlıyor cümleye.
Alhambra'nın dışarıdan sağır duvarları, iç mekana göre şekillenen planı gösterişten uzak hali vs. tüm bunları gözünüzün önüne getirin. İşte tam Emevi sarayının karşısına, Alhambra'nın orta yerine Çağayan Adalet Sarayı gibi bir sarayı dikiverdiler. Simetrik planlı Saray dışarıdan kare şeklindeyken içeride yuvarlak bir avlusu var. 5. Karl Sarayı ,dış duvarlarındaki kabartmalar ve savaş tasvirleriyle Emevi sarayıyla bir tezat oluşturarak geçmişe olan saygısını gösteriyor (Yersen)

Zamanla Endülüs'e olan ilgi azalır ve Alhambra kaderine terk edilir. Yıkılsın diye gözünün içine bakılan ahşap evler gibi, yağmalanmasına göz yumulur. Birileri ,Barselona turizmden zenginleşirken kimsenin Granada'ya gelmediğini farkedince şehir elindekinin değerini anlar. Alhambra büyük bir restorasyondan geçerek bugünkü haline gelir. İnternette Granada hakkında okuduğum en iyi tanım ''Avrupanın hiçbir katolik şehrinde Katedralin bu kadar ikinci plana atıldığını göremezsiniz''. Katedralde bile Alhambra heykelcikleri sattıklarını düşünürseniz…

Alhambra'nın nasıl gezileceğine dair birşeyler söylemek lazım. Yazın turistlerin yoğun olduğu dönemde bilet alabilmek için gişenin önünde kamp kuran italyan turistlerden bahsediliyor. Bileti önceden internetten almakta fayda var. Alhambra biletleri ise öğleden önce ve öğleden sonra olarak ikiye ayrılmış. Aslında bu zaman sınırlaması Sadece Emevi sarayını ve Saray bahçesini kapsıyor. Onun haricinde Alhambra'nın kapılarından girdikten sonra içeride istediğiniz kadar takılabilirsiniz. Emevi sarayının duvarları taş işlemeleriyle dolu olduğundan ziyaretçilerin süresini bu şekilde kısıtlamazlarsa yemin ediyorum o japonlar orayı evi yapar. Zaten kısıtlı gezme süresiyle bile zilyon tane resim çekiyorlar. Alhambra'ya ulaşım içinse , Alhambra zorlu bir tırmanış olacak. Eğer mızmız bir kız çocuğu iseniz Plaza Nueca'nın karşısından kalkacak otobüslerle tırmanışın en zorlu kısmından kurtulabilirsiniz. Eğer zengin ve mızmız bir kızsanız, taksiye atlayıp bilet gişelerine kadar gidebilirsiniz elbette. Biz internette aldığımız biletlerin çıktısını bir gün önceden aldığımızdan, Alhambrayı gezme günümüz geldiğinde bilet gişelerine gitmek zorunda değildik. Gişeler Alhambra ile Generalife arasında bulunduğundan bu iyi birşey. Ertesi gün doğrudan Adalet Kapısından girip geze geze yukarı Generalife'ye çıkmıştık. Yine Plaza Nueva'nın karşısından otobüslerin daldığı yoldan yayan olarak yukarı çıkıp Alhambra'yı çevreleyen ormanın içinden geçerek Adalet kapısından girerek bizim rotamızı izleyebilirsiniz. Plaza del Realep'den başlayan rota diğerlerinden daha manzaralı. Çıkarken değil de inerken bu yolu tercih ederseniz daha geniş geniş manzaranın tadını çıkarma şansınız olur.