19 Ağustos 2014 Salı

Ziyaret Etmeyeceğiniz Rembrandt Evi




Amsterdam seyehatinin en zor yanlarından biri de tatilinizi içkili bir dost ortamı haricinde başka bir yerde anlatamayacak olmak. Bu yüzden size aile ortamında anatabilmeniz için,Amsterdam'a gittiğinizde görmeyeceğiniz Rembrand evini yazmaya karar verdim.

Bu ev 1606-1607 senesinde tüccarların ve sanatçıların yerleşmekte olduğu yeni ve zengin bir muhitte inşaa edildi. Bütün Amsterdam şehri aslında Amster nehrinin deltası üzerine kurulduğundan Amsterdam'da her zaman bir yer sıkıntısı vardı. Bu yeni ve zengin muhit de bir istisna olmadığından tüm mahalle bitişik nizam evlerden oluşmakta.
Ev 1627-1628 senesinde bir yenilemeden geçiyor ve daha önceden iki sıra olan cephe pencereleri üçe çıkarken bir de üçgen alınlık ekleniyor.
Bu yapılan değişikliklerin , daha sonradan Amsterdam şehir merkezinin mimarı olarak anılacak olan Jacob van Campen tarafından denetlenmiş olma ihtimali var.


1625

 1627

1868
Tam bu dönemde Rembrandt'ın yükselişi başlamıştı. 1627'de kendi öğrencilerini kabul edecek duruma gelmişti.
1629'da ise devlet adamı ve şair Constantijn Huygens tarafından keşfedilmesi ise şöhret dolu hayata ilk adımıydı. Constantijn sayesinde öyle ünlü oldu ki Prens Frederik'e bile resim satar hale geldi.

Otoportre 1632
1624 senesinde Rembrandt, ilk karısı Saskia van Uylenburgh ile evlendiğinde muhtemelen hayatının en güzel zamanlarıydı.
Hayatın hepimizi başka şeylerle sınadığına kanıt olarak 1635'de ilk ve 1638'de ikinci çocukları daha bir yaşını doldurmadan öldü.
Bu kayıpların kendisini yıkmasına izin vermeyen Rembrandt, 1639 yılında söz konusu evi alır. Evi aldığına dair sözleşme hala daha durduğundan paranın tamamını ödeyemediğini, borcunun geri kalanını taksitlendirdiğini biliyoruz.
Konut kredisinin olmadığı dönemde Rembrandt şöhretine güvenerek boyunu aşan bir eve girişmiş olmalı.


Otoportre 1640
Aynı sene içinde ünlü gece nöbetçileri tablosunun siparişini alan ressam hayatının zirvesindeydi. Ama bir kez zirveye çıktın mı gerisi hep yokuş aşşağı.
1640 senesinde üçüncü çocukları birkaç haftalıkken öldü. Aynı sene annesi de öldü.
1641 senesinde dördüncü çocukları Titan yaşadı ama bu sefer de doğum sonrası kendini toparlayamayan Saskia 1642 senesinde vefat etti.
Böyle trajik bir dönemde kafasının karışık olduğunu tahmin ettiğim Rembrandt pek de akıllıca kararlar almayarak evin kredisini ödemek yerine pahalı bir sanat kolleksiyonu oluşturmayı tercih etti.
Rembrandt'ın,Saskia'nın ölümünden sonra oğlu Titus'a bakması için tuttuğu Geertje Dircx ile ilişkisi başladı.
1643 yılında başlayan bu ilişki, 1647 yılında bu sefer eve kahya olarak gelen Hendrickje Stoffels yüzünden bitti.
Rembrandt'ın kendisiyle evlenmesini uman Geertje bu olayı pek olgunlukla karşılamamış. O dönemde Hollanda'da nasıl yasalar işliyordu bilmiyorum ama Rembrandt, Geertje'ye nafaka ödemek zorunda kalmış.
Geertje sorun çıkarmaya devam edince ve işi şantaja kadar götürünce mahkeme Rembrandt'ın şikayetini kabul etmiş ve Geertje kendini akıl hastanesinde bulmuş.
Olay ünlü ressam eski sevgilisinden kurtulmak için zavallı kadını akıl hastanesine kapattı gibi duruyor ama anlaşılan Geertje'nin kardeşleri ve komşuları dahil bi grup insan da aleyhine tanıklık etmiş. Yani insan ismi Geertje Dircx olan biriyle nasıl beraber olur? Bela resmen geliyorum demiş.Hayır, güzel olsa! Güzel de değil.
Ha bu arada Rembrandt'ın başındaki tek bela eski sevgilisi değildi. Nedense Geertje ile ilişkisine birşey denmezken Hendrickje ile yaşadığı evlilik dışı ilişki yüzünden baskı görüyorlardı. Hatta Hendrickje bu yüzden aforoz bile edildi.
Geertje akıl hastanesinde sürünürken 1654'de Rembrandt ve Hendrickje'nin bir kızları oldu.
Otoportre 1656
Devam eden borçlarını kapatabilmek için Rembrandt'ın 1652-1656 döneminde riskli işlere girdiği ve daha da battığı söyleniyor.
1656 senesinde kendisini iflasa sürükleyen evini ve tüm kolleksiyonunu borçlarına karşılık satmak zorunda kaldı. (Aklımın almadığı; Hollanda'nın ve dahası Amsterdam'ın Altın Çağında yaşıyorsun,  ülkenin tarihindeki en ünlü ressamsın ve değerin yaşarken anlaşılmış. Oğlum en pahalı resimleri sen yapmıyor musun zaten? Nasıl bir ev nasıl bir kolleksiyon seni iflasa sürükleyebilir?!)
1658 yılında da evi açık arttırmayla satılınca 1669'da ölünceye dek yaşayacağı Rozengracht'taki küçük kiralık eve taşındı.
Otoportre 1659
Ressamın ayrılışından sonra 1660-1662 yıllınlarında ev ikiye ayrıldı ve 19 yy'a kadar çeşitli aileler bu adreste kamet etti. Ev zaman içinde pek çok değişiklik daha geçirse de 1907 yılında kurulan Rembrandt Vakfının evi aldı ve 1911 yılında Rembrandt dönemindeki haline getirildi.

Bugün evin içinde sergilenen eserlerin pek çoğu çeşitli özel kolleksiyonlardan gelen bağışlardan oluşmakta.
Sonuç olarak hikayenizi güçlendirecek kanıtlar istiyorsanız Kaynak bölümünde verdiğim ilk linkten evi sanal olarak gezebiliyorsunuz. Screenshot alıp asgari Photoshop bilgisiyle kendinizi eve yerleştirebilirsiniz diye düşünüyorum.





Kaynak:
wikipedia

11 Temmuz 2014 Cuma

Validebağ Korusu ve Adile Sultan Kasrı

Uzun zamandır eksikliğini hissediyordum Validebağ korusunu görmemiş olmamın. Geçen haftasonu bir fırsat yaratıp bu ayıbımızdan kurtulduk.

Validebağ korusu Anadolu yakasının, Karacaahmetten sonraki en büyük yeşil alanıymış. 10 hektarlık alan üzerinde Koşuyolu,Altunizade ve Barbaros mahallelerinin kesiştiği noktada bir vaha.

Sultan 3.Selim'in, annesi Mihrişah Valide Sultan için Çamlıca eteklerinde bir bağ köşkü inşa ettirmesi ile başlar her şey. Mülkiyet Sultan Abdülmecid'e geçince o da kendi annesi Bezmialem Valide Sultan'a hediye eder. Yurt içinden ve dışından getirttiği bitkilerle, Bezmialem Valide Sultan korunun temellerini atmış olur.
Bezmialem Valide Sultan'ın ölümünden sonra Validebağ arazisinin mülkiyeti bu sefer Altunizade ailesine geçer. (Adamlar koca bir semte isimlerini vermişler, oha diyorum).
Altunizade İsmail Zühtü paşa bir hata yaparak 1853'de muhteşem bir köşk yaptırır. Köşkün namı yürüyüp de Sultan Abdülaziz'in kulağına kadar gidince Altunizade İsmail Zühtü paşa, ağanın pohunun üzerine poh edilmeyeceğini bildiğinden 'Aman sultanım beğendisyseniz sizin olsun' demiş ve yepis yeni köşkü ve Validebağ korusu bir kez daha payitahta geçmiş.(oyuncak ettiniz lan)
Daha da acısı Sultan Abdülaziz, dakika bir gol bir köşkü yıktırır. Yerine mimar Nigoğos Balyan'a yeni bir kasr sipariş eder. Sultan bu yeni yaptırdığı kasrı ;evet bildiniz, annesi Pertevniyal Valide Sultan'a hediye eder.
Pertevniyal Valide Sultan'da  kasrı, kızı Adile Sultan'a hediye der. Yapı daha sonraları el ve işlev değiştirmeye devam ettiyse de 1933 yılında adı Adile Sultan Kasrı olarak belirlenir. O deneme kadar Validebağ kasrı diye anılmaktaydı halbuki. Dikkatinizi çekerim, hangi valide olduğu kısmı boş bırakılmış.
 

Kasrın belkide hepimiz için en önemli özelliği Hababam sınıfının seti olmuş olması. Hani Mahmut Hoca'nın (Münir Özkul) cama çıkıp "Size ön bahçede top oynamak yok demedim mi!" diye atar yaptığı, Külyutmaz'ın (Ertuğrul Bilda) "kopya çektirmem" diye masaya çıkıp İnek Şaban'ın (Kemal Sunal)kağıdına bastığı bina.
Restorasyon sonrasında odalardan biri Hababam sınıfı müzesine çevrilmiş. Masalarda oyuncuların resimleri, duvarlarda Hababam Sınıfı serisine ait resimler, bence muhteşem olmuş.

Bugün korunun içinde Adile Sultan Kasrından ayrı olarak öğretmenler huzurevi ve hastane bulunmakta. Kasrın kendisi ise öğretmen evi olarak hizmet veriyor.

Koruda atlas sediri, himalaya sediri, kızılçam, fıstık çamı, sahil çamı, defne, armut, ak ve mor dut ve armut ağaçları mevcut.Ayrıca sincaplar ve yeşil papağanlar korunun sakinlerinden.
Korunun kışın çok güzel olduğunu okudum. Dediğim gibi ben daha ilk kez gittiğim için sadece yazınki haline bir yorum getirebilirim,her yerde ailecek gelmiş piknik yapan insanlar vardı. Bir tane bile mangalcıya rastlamamış olmam gözlerimi yaşarttı. Her haftasonu al çocuğu gel, o kadar yani.
Şu anki haliyle korunun eksikleri var, yürüyüş yolları düzenlense, akşamları için o yola bir aydınlatma çekilse, kapılara bekçi konsa fena olmaz.
Ama korunun kapısında duran bekçileri "bütçemiz yok" diye geri çeken üsküdar belediye başkanının seçim vaatleri içinde ;bir grup azınlığın değil tüm halkın kullanımına açmak, sinema (10dk mesafedeki Capitol çok uzak çünkü), kültür merkezi (düğün salonu diyor herhalde), suni gölet (ortasında fiskiye garanti), gözlem kuleleri (ağaçları kesince koruyu terk eden yeşil papağanlara el sallamak için) ve seyir terasları var.
Adile Sultan Kasrının yanına beton dökülüp fiskiye yapılan alan öylesine biçimsiz ki bırakın düzenlemeyi filan, gölge etmeyin başka ihsan eylemez demek istiyor insan.
Aslında belediye başkanlarımız keşke hiç iş yapmasa, seçilmişin bitmiş işte. Bir dönem al maaşını otur odanda. Ne hizmet edeceğim diye uğraşıyorsun. bırak olduğu gibi kalsın.



Aslında İstanbul'u yönetenlerin gözü uzun zamandır Validebağ korusunda. Hatta ucundan köşesinden kemirmeye başladılar bile. Anadolu yakasının göbeğinde böyle bir yeşil alanın varlığını koruyabilmesinin sebebi her türlü hukuksuzluğun peşine düşen, imzalar toplayan, davalar açan Validebağ Gönüllüleri.



Kaynak:
wikipedia
www.istanbul.net.tr
www.validebag.org
www.hilmiturkmen.com

Osman Hamdi Bey'in Resimlerindeki Mekanlar

Arzuhalci
 Şehzade Mustafa Paşa Türbesi (1555)


Osman Hamdi Bey'in Resimlerindeki Mekanlar

Yeşil Türbe'de Dua (1882)
 Yeşil Türbe (1421)