26 Ağustos 2017 Cumartesi

Hızırbey Cami


Hızırbey Cami ve Dündar Bey medresesine baktığınızda bir tuhaflık farkediyorsun. Duvarları yamalı bohça gibi. Bir yanı kesme taş, diğer yanı yığma taş duvar, orada biraz tuğla duvar.İki bina arasında tek tarafı açık bir avlu var. Kim neden iki binayı birbirine bağlayan avlunun bir tarafını açık bırakır da diğer tarafına yüksek bir duvar örer ki ? Cevap, kimse! 
Avlunun tek tarafını kapatan ve hem caminin hem de medresenin paylaştığı duvar aslında şehri ikiye bölen kale dış surunun kalan parçası.

Devşirme malzeme herkes kullanıyor ama Selçuklularda bir boş vermişlik var bana sorarsan. Ayasofya da eski tapınaktan kalan kolonların hangileri olduğunu görmek için Hercule Poirot olman gerekiyor. Bu bölgedeki Selçuklu yapılarına geldiğinde ise bırak Hızırbey camiinin yamalı cephesini, üzerinde haç işareti olan taşların kullanıldığı cami bile gördüm bu civarda. O kadar sallamamışlar.

E şimdi selçuklu yapısı dediğiniz cepheler sağır, kapılar işlemeli haliyle Medresenin sütun başlarında da kuş ve nar desenleri. Caminin ve avulunun duvarlarında ise yer yer işlemeli taş parçaları var. Bu devşirme taşların bir kısmında Selçuklu yıldızı var. İlk yapılan cami hasar görüp yıkılınca yeniden onarmışlar. Bu taşlar muhtemelen o dönemden kalma ama düşen taşı yerine koyayım , ilk günkü gibi olsun dememişler . Nereye denk geldiyse oraya konulmuş.
Bu sağır cephe olayını da çok anlamış değilim. Yani selçuklu diyince aklıma kervansaraylar geliyor. Onların da cephesine söve silme atsan hırsıza yol göstermiş olursun. Tutar tırmanır. Peki ama zaten kapısı açık bir cami cephesini sağır yapmanın manası nedir?  Püf ama yazarken farkettim. Adamlar duvarı sıfırdan yapmamış ki. Zaten kullanılan malzemenin çoğu geri dönüşüm, tam bir yeşil bina.

Şimdi sıfırdan minare yapmaya kalksan ona da bir dolu taş gidecek. Cami zaten  yüksek duvarlı, minare dediğin ondan da yüksek olmalı. E Hamidoğullarının da karakteri belli. İş yapası yok, yapsa da para harcayası yok. Aranan cevap yine sur kalıntısında. Caminin kendisini sur ile aynı yükseklikte yapıp, minareyi de sur kapısı üzerine yapınca  malzemeden %50 tasarruf etmişler ve kapının üzerine minare durması kimseyi rahatsız etmemiş.

Zaten Hamidoğulları, Eğirdir gölüne ayaklarını uzatmış üzüm yerlerken yanıbaşlarındaki Karamanoğulları ve Osmanlılar almış başını yürümüş. Ticaret yolunun üzerinde zengin bir beylik olay Hamidoğulları , iki hırslı beylik arasında yutulmuş gitmiş.


Hızırbey camii'ne geri dönersek. Binyama duvarların içeriden nasıl gözüktüğünü merak ediyorum. Ama tabi ki sıvamışlar. Orjinal tavan çöktüğü için tavanı taşıyan yekpare ahşap sütunlar kapıdaki kitabede yazan 1301 yılında kalma olabilir. İçeride bir süsleme barındırmasa da böylesine eski bir yapının bu kadar aydınlık ve ferah olması etkileyici.







Kayak:
Wikipedia

HamidoğullarıDönemi HızırBey Camii, Dündar Bey Medresesi, Dündar Bey Hamamı, Mevlenihane,
Baba Sultan Türbesi Lisans Tezi _ Yusuf Ertaş (Karabük Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat tarihi Bölümü)


1 yorum: