5 Mart 2014 Çarşamba

A Brasileira vs. Ali Muhiddin Hacı Bekir

Patron ofise haraket gelsin diye zayıflama iddiası başlattı. karı koca adım atışıp takım kurdular. 2 ayın sonunda kaybeden takım, kazanan takımı yemeğe çıkartacak. gidilecek restoran için papermoon ya da muadili dendi. öyle çekişmeli başladık ki patron karşı takıma bir kutu çikolata aldı ilk gün. yarışmanın sonlarına doğru ortam daha da kızışacak gibi. Bana sorarsanız pek umutlu değilim. yemek konusunda hiçbir zaman nefsime hakim olamadım. Şu yemek için yaşama, yaşamak için ye felsefesi kulağıma hoş gelse de uygulamada saçma buluyorum.Farklı lezzetler keşfetmeyi de sevdiğimde her tatil öncesi nerede ne yenir diye de araştırırım.

E haliyle Lizbon tatilinde A Brasileira’yı da atlamadım. geçmişi olan şeyleri seviyorum. bence bir şehre karakterini veren böyle yerler. 
Adriano Telles’İn 19 Kasım 1905’de bir brezilya kahvecisi olarak açtığı dükkan, 1908’de Manuel Joaquim Norte Junior tarafından iş planı değiştirilir. Brezilyadan gelen kahve, un ve baharat satan bir dükkandan bir kafeye dönüşür. 1922de ise mimar Jose Pacheco, dükkanın mimarisi değiştirir ve şu anki Art Deco tarzına kavuşturur.
Portekizin Cumhuriyete geçişine tanıklık eden kafe bir dönem oldukça popüler olur ama 1950-1960 arası büyük bir düşüş yaşar ve kapanma noktasına gelir. 1993 de Lizbon Kültür Mirasına alınarak restore ettirilmiş.
Taş yerinde ağırdır lafına inanırım. Böyle tarihi mekanlar binalarıyla birlikte yaşar. Portekiz Cumhuriyetinden bile 5 yaş büyük olan bu pastane Portekizin pek çok sanatçısına ev sahipliği yapmış. Öyle ki mekanı ebediyen terketmemesi için Fernando Pessoa’nın tunçtan bir heykelini dikmişler A Brasileira’nın önünde kendi masasında oturuyor. Yemek konusunda tavsiye istiyorsanız Fernando’nun zehri absinthe ve tatlı bica’ymış. 
Biz de Paste de Belem’in hastası olmuştuk. Lizbonda her sabah kahvaltısının tarışmasız finaliydi.

Tarihi pastane demişken, komşunun tavuğu bize kaz gözükmesin şimdi. Lizbon’un 109 yıllık A Brasileira’sı varsa, İstanbul’un 237 yıllık Ali Muhiddin Hacı Bekir’i var. En eski tatlıcı olmayı geçtim Türkiye’nin en eski aile şirketi olma ünvanını bile elinde tutan efsaneyi 1777 senesinde Bekir efendi başlatmış. Babadan oğula geçen işte iki kez dönemin padişahlarından şekercibaşı ünvanı, ülkeyi tanıtmak için katıldıkları dünya fuarlarından altın ve gümüş madalyalar almışlar.

Ali Muhiddin, Hacı Bekir’in torunu. Dükkanı babasından devraldığında kendi adını katmış. Kulağa biraz şımarıklık gibi geliyor, ama Ali Muhiddin de boş değilmiş. Fransa turnesinden altın madalyalarla dönmüş, padişahtan Şekercibaşılık ünvanı almış, mısırın çeşitli şehirlerinde bayiler açmış. Hazır oralara kadar gitmişken Mısır Hidiv’inden de Şekercibaşı ünvanı almış. Boynuzun kulağı geçmesi durumu söz konusu yani.
Osmanlı İmparatorluğu yıkılıp da Türkiye Cumhuriyeti kurulunca da bu sefer Atatürk’ün emriyle dünya turnesine çıkarlar. Amerikalara giderler. Tam bir ülke mirası söz konusu anlayacağınız.
Bu kadar tarih dersi bir lokumcuya dalmanız için size yeterli bahane sağlamıyorsa, daha ne istiyorsunuz anlamıyorum.
Ali Muhiddin’İn şu anda Bahçekapı, Kadıköy, Taksim, Eminönü ve Parmakkapı mağzaları bulunuyor. Bir haftasonu zıvanadan çıkıp Ali Muhiddin Hacı Bekir turuna çıkabilirim aslında. Her şubede başka birşeyin tadına bakarım. Kadıköyde çifte kavrulmuş lokumla başlar, Taksimde badem ezmesi, Eminönünde demirhindi şerbeti, Parmakkapı’da tahin helva ve en ağırını en sona sakladım; Bahçekapıda kaymaklı lokumla turu tamamlarız.
Aslında rotayı çok ciddi planlamadım. İzlenen yol konusunda enayilik ediyor olabilirim. Siz yola çıkmadan önce bir kez daha gözden geçirseniz iyi olur. Tatlılar konusunda ise hafiften ağıra doğru gitmekte fayda var. Bu sayede bir sonraki lokmanız yavan gelmeyecektir.

Püff bu yazıya bir tatlı maratonu organize etmek için başlamamıştım aslında. İşler nasıl yine bu noktaya geldi anlamadım…

Kaynak:
http://www.hacibekir.com.tr
wikipedia

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder